
1970 yılında Türkiye'de
Tokat ilinin Zile ilçesinde doğmuşum. Yukarıda görülen resimde sol en baştaki
ayakları öpülesi annemin kucağındayım. Burası; Zile kalesinde bulunan saat kulesinin
ön tarafı. Hani saat nerede? diyebilirsiniz. Elbette onunda bir hikâyesi var.
Zile
Orta Karadeniz
Bölgesinde Tokat il merkezine 70 km. Uzaklıkta olup, Anadolu’nun en eski
yerleşim merkezlerinden birisidir. M.Ö. 50 yıllarında yaşayan ve coğrafyanın
piri sayılan Amasya’lı Strabon, bu şehrin Ninova Melikesi meşhur Semiramis
tarafından M.Ö. 1600 yıllarında kurulduğunu kaydeder. Bu tarihi kayda göre
Zile’nin 4000 yıllık tarihi bir geçmişi bulunmaktadır. Tarih boyunca çeşitli
kültürlerin etkisi altında kalan Zile, son olarak Türklerin eline geçene kadar
Hitit, Frig, Pers, Pontus, Roma ve Bizans kültürlerinin tesiri altında
kalmıştır. Zile’nin jeostratejik konumu sebebiyle, Zile’de kültürel ve siyasi
bakımdan Latin, Rum, Pontus, Arap, Türk ve yerli halkları arasında hızlı ve
canlı bir tarih yaşanmıştır. XI. Y.y.'da Danişment daha sonra Selçuklu Türklerinin,
bilahere İlhanlıların, Ertana Oğullarının ve nihayet 1355’de Kadı
Burhaneddin’in eline geçen Zile, 1397’de Yıldırım Beyazıt tarafından Osmanlı
topraklarına katılmıştır. Tarihi kral yolu üzerinde bulunan Zile’de tarihin en
büyük muharebelerinden biri cereyan eder. Roma diktatörlerinden Sezar, II.
Pharneke ile Zile ovasında M.Ö. 47 yılında yaptığı savaşı kazanır ve Roma’lı
dostuna tarihteki en kısa mektubu veciz bir ifadeyle Zile’den gönderir. VENI –
VIDI – VICI (GELDIM – GORDUM – YENDİM). Zile ismi tarih boyunca çeşitli
değişikliklere uğramıştır. Günümüze kadar bu kent ZELA – ZELITID – ZELITIS
–ANZILIA – GIRGIRIYE (KARKARIYE) – ZEYLI – SILAY – ZİLE olarak kayıtlara
geçmiştir. 1872 yılında kaza merkezi olan Zile, biri 1855 diğeri de 1922’de
olmak üzere iki büyük yangın geçirmiştir. Zile’de bugün çeşitli devirlere ait
olmak üzere 4000 yıllık uzun geçmişi içinde Hititlilere, Selçuklulara,
Friglilere, Perslere, Romalılara, İlhanlılara, Danişmentlere, Ertanlara ve
Osmanlılara ait eserleri görmek mümkündür. Tarihi eserler içinde Anfitiyatro
(Amphitheatron), Kaya Mezarı, Çay Pınarı, Kale (Anadolu’da bilinen tek dolma
kaledir), Saat Kulesi, Sezar’ın yazdırmış olduğu taş (VENI-VIDI-VICI), Ulu
Cami, Elbaşoğlu Cami, Hacı İshak Cami, Boyacı Hasanağa Cami, Çifte Hamam, Tekke
Hamam, Yeni Hamam, Çeltek’te Hz. İsa’nın Havarilerinden birisinin mezarı,
Kuruçay’daki tarihi Manastır harabesi, Namlı Hisar Kalesi, Anzavur Mağaraları,
Hacıboz Köprüsü, Koç Taşı görülmeye değer tarihi eserler arasındadır. Evliya
Çelebi bu yöreyi gezip gördükten sonra meşhur Seyahatnamesine şunları kaydeder
"Bu havası hoş şehrin dört tarafında bahçe ve bostanlar içinde sular akar
bu bahçelerde bülbüllerin ötüşü, insan ruhuna sefa verir. Meyveleri lezzetli
olup her tarafa hediye olarak göderilir. Her bağında, birer köşk, havuz,
fiskiyeler ve çeşitli meyveler bulunur. Halkı zevk ehlidir. Gariplere
dostturlar, kin tutmaz, hile bilmez, deryadil, haluk, selim ve halim
insanlardır. Herkese iyi zanda bulunurlar. İyi geçinirler. Hayırlı yapılar
yaptırmaya hevesleri çoktur. Cami, saray, köşk ve imaretleri o kadar metin ve
güzel olur ki, buralara giren hayran olurlar. Şehir genişlik ve ucuzluk bir yer
olup dünya yüzünde eşi yok gibidir. Yılın her zamanında halkının nimetleri
boldur. Hacı Bektaş Veli'nin hayırlı ve bereketli dualarıyla bu eski tarihi
şehir, Alimler Konağı-Fazıllar Yurdu Ve Şairler Yatağıdır".
(Alıntı:http://zile.s5.com/tarihce.htm)